Deepak Chopra’yı, Chopra Center Ayurveda Fakültesi’ndeki derslerinden sonra ilk defa görecek ve dinleyecektim. Hem de yepyeni bir konuyu paylaşacaktı bizlerle !
‘Gelecekteki Bütünsel Sağlık Anlayışı ’ (The Future of Total Wellbeing)
Dr.Deepak Chopra kimdir?
Öncelikle bu ismi ilk defa duyanlar için kendisini kısaca tanıtmakta fayda görüyorum. Dr. Deepak Chopra Bütünsel Sağlığın (Beden, Zihin ve Ruh Sağlığı Bütünlüğü) dünyadaki tartışmasız en tanınmış ve en güçlü liderlerinden olup, şifa sisteminde ‘Kuantum İyileşme’ metodu ile çığır açan bir doktor, yazar ve filozof’tur. Bütünsel Sağlık konusunda şu ana kadar 85 kitabı yayınlayan Dr. Chopra’nın bu kitaplarından bazıları 43 lisana kadar çevrilmiştir. Dr. Chopra 1996 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde beden, zihin ve ruhsal dengenin sağlanması, şifalandırma, dönüşüm sağlama ve farkındalık halinin artırılması konuları ile ilgili küresel bir kaynak olma hedefi ile Chopra Center’ı kurmuştur. California’da bulunan bu merkez de Meditasyon, Yoga ve Ayurveda Fakülteleri’nde alanlarında uluslararası saygınlığa sahip uzmanlarca eğitim verilmektedir. Ben de bu çok önemli okulun hem Meditasyon, hem de Ayurveda Fakülteleri’ndan mezun olarak ‘Chopra Teachers’ ailesine dahil olduğum üzere, kendisinin tüm etkinliklerinden öncelikli olarak bilgi sahibi olma şansına sahibim.
Biletlerimiz hazırdı
İşte okuldan gelen bu yeni etkinlik mesajı detaylarını okurken hem onunla tekrar görüşecek olmak, hem de bu yepyeni konuyu ondan dinleyerek keşfedecek olmanın getirdiği heyecanla yerimde duramıyordum. Ocak ayında yapılan duyuruya göre, mayıs ayı boyunca Londra, Basel, Paris, Münih, Milano ve Sofya’da gerçekleşecek bu seminerler zincirine daha 5 ay vardı fakat katılımcı opsiyonu kısıtlıydı, bu sebeple hemen rezervasyonumu yapmalıydım. Etkinlik saatlerini incelerken her şehirde farklı uzunluklarda gerçekleştirileceğini ve sadece Londra’da tüm gün boyunca ders anlatacağını farkettim. Bunun üzerine Dr. Chopra’nın kendi kurduğu okulu dışında dünyadaki diğer tüm etkinliklerini organize eden koordinasyon ekibi direktörü olan Geeta’yı Skype’dan arayarak Londra seminerinin süresi ile ilgili teyit aldım. Evet, Geeta en fazla detaya Londra’daki seminerde girileceğini doğruladı. Bu teyit üzerine onbeş dakika içerisinde Londra’nın yeniçağ popüler etkinlik merkezi olan O2’da gerçekleşecek seminer için kendim ve eşim için premiere circle’den (prömiyer sınıf) iki adet bilet almıştım bile.
Heyecan verici sorular
Hemen okuldaki danışmanıma mail atarak, etkinlik konusu olan ‘Bütünsel Esenlik Hali’nin detaylı alt başlıklarını istedim. Gelen mail karşısında heyecanım doruk noktasına çıkmıştı. Konular müthiş ilgi çekiciydi...
Tam günlük bu seminerde sağlık kalitesini üst seviyelere taşıyacak olan en son bilimsel veriler ve alternatif tıp yöntemlerinin harmanlanarak, aydınlatıcı ve pratik bir yol haritası eşliğinde verileceği açıklanıyordu.
Ayrıca Dr. Chopra’nın yaklaşık 3 yıldır yürüttüğü ‘Bilinç’ ( Consciousness) projesinin detayları ve ana vizyonunun açıklandığı geçen yaz California’da gerçekleştirilen ‘ Bilge Kişiler ve Bilim Adamları Sempozyumu’nda ( Sages and Scientists Symposium) paylaşılan bilgilere de değinileceği belirtilmişti. Aşağıdaki sorulara cevap aranan ‘Bilinç’ projesinin içeriği adeta bir bilim-kurgu romanı taslağını andırıyordu.
• İnsanoğlu bilim, beden sağlığı ve bütünsel esenlik hali paradigmaları değişiminin tam ortasında mıydı ?
• Bilinç, maddesel evrenin tasarımını, yönetimini ve düzenlemesini yaparak mı madde dünyada tezahür ediyordu?
• İnsanoğlu kainatın evrimini etkileyebilecek kudrete sahip miydi?
• Evren, mikro-kozmosu temsil eden insan bedeni içerisinde bilincini genişletiyor muydu?
• İnsanoğlu gelişiminin bir sonraki adımında bilinçli bir evrimleşme mi olacaktı?
Bu sorulara aranan cevaplar dışında ayrıca yaratıcılığımızı, sezgilerimizi ve bilinçli seçim yapma kapasitemizi artırmak için pratik bilgiler ile aktif olmayan yerel-ötesi* iletişim ve yerel-ötesi* duyulara bağlı deneyimin uyandırılması ve yüksek bilinç seviyeleri ile dönüşüm ve şifalanma deneyimlemenin yollarının aktarılacağı belirtiliyordu.
Bir günlük seminerde tüm bu konular nasıl derlenip, toparlanıp, anlatılabilirdi ki? Dr. Chopra’yı daha önce okulda verdiği derslerden tanımasam ‘ Programı amma da abartmışlar...’ deme ihtimalim olabilirdi. Ama onun bir konuyu anlatmaya başlayınca, olabildiğince herkesin anlayabileceği basit bir lisan kullanarak, hiç yorulmadan saatlerce dikkatleri konu üzerinde tutarak, binbir türlü bilimsel veri ve vedik bilgiler eşliğinde açıkladığına çok şahit olmuştum. Evet, Dr. Chopra için 6 saatte bu konuları çok derine inmeden harmanlayarak, anlatmak işten bile değildi.
*yerel-ötesi : Zaman, mekan ve nedensellik barındırmayan boyut
Nihayet uçaktayız!
Ve en sonunda mayıs ayı geldi ve cumartesi sabahı erkenden uçağa binerek Londra Heathrow Havalimanına indik. Yolculuk boyunca da Dr. Chopra’nın bir kaç ay önce yayınlanmış olan ‘ Ne İçin Açsın? ’ ( What Are You Hungry For?) isimli son kitabını okumaya başlamıştım. Evet gerçektende Bill Clinton’un ve Mikhail Gorbacev’un dediği gibi şüphesiz ‘Yüzyılımızın en ilham verici ve kolay anlaşılır filozoflarından biri ve Koruyucu Tıp’bın da ( Alternatif Tıp) Öncüsü’ydü.
İçim içime sığmıyordu heyecandan, acaba ertesi gün neler anlatacaktı, hangi yeni bilimsel verileri bizlerle paylaşacaktı? Üniversitedeki derslerde konularımızla ilgili özellikle Harvard Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı tarafından gerçekleştirilen kilinik araştırma neticeleri sonuçlandığı gibi oldukça kısa zaman zarflarında Chopra Center öğrencileri olan bizlerle de paylaşılıyordu. Dünyanın en saygın okullarından biri olan Harvard ile bu yakın işbirliğinin bir çok sebebinin başında sanırım Dr. Chopra’nın ağabeyi olan Prof. Dr. Sanjiv Chopra’nın Harvard Tıp Okulu ‘Continuing Medical Education’ Fakültesi Dekan’ı olması ileri geliyordu. Meditasyonla ilgili bir çok klinik araştırma bizim üniversitede yapılan 500-600 kişilik seminer etkinliklerinde yoğun olarak beyin dalga boyları ölçüm cihazı olan eeg aletleri (elektroensefalogram) vasıtası ile birebir üzerimizde yürütülmekteydi.
Havaalanından bir taksiye atlayarak Londra’nın en popüler meydanlarından olan Trafalgar Meydanında yer alan otelimize doğru yola çıktık. Taksi şöförü sohbetimiz esnasında pazar günü gerçekleşecek etkinliğe katılmak üzere bir geceliğine geldiğimizi öğrenince oldukça şaşırmıştı. Elbette bu büyük bir lüks sayılırdı ve bilginin peşinden koşarken eşimin bana verdiği her türlü destek için gerçektende çok müteşekkirdim. Bu bilgiler sadece bana kalmamalıydı, etrafımda ilgili olan ulaşabildiğim herkesle paylaşmalıydım. Zaten bu sebep ile üç yıl önce Yükselen Çağ ‘Beden, Zihin ve Ruh Sağlığı Bütünlüğü Merkezini’ kurmuştum.
Otelimize yerleştiğimizde ikimizde inanılmaz acıkmıştık . Londra’da yemeyi planladığımız şahane asya ve hint yemeklerini düşünerek, dörtbuçuk saatlik uçuş süresince uçakta karnımızı doyurmayalım diye hemen hemen hiçbir şey yememiştik. Bavulları odaya koyduğumuz gibi kendimizi Trafalgar Meydanına attık. Otelin tam karşısında, görkemli binalarında yer alan National Gallery ve National Portrait Gallery müzeleri etrafındaki ara sokaklarda bir sürü farklı restaurant alternatifleri mevcuttu. Gözümüz hemen asya mutfaklarını taradı ve büyük bir şans eseri olarak çok kısa bir mesafe içinde tek Michelin yıldızlı muazzam bir asya mutfağına denk geldik. Bu geç kalmış öğle yemeği, aç kalmamıza değen bir ziyafete dönüşmüştü gerçektende...
Yemek ertesi tekrar meydana yürüyerek, National Gallery Müzesine girdik. Biletler nereden alınıyordu diye bakınırken, birdenbire Londra’daki hemen hemen tüm müzelere girişin uzun zamandır bila bedel olduğu aklımıza geldi. Evet, müzelere giriş parasızdı ve insanlık tarihine ait bunca nadide eseri herkesin görme hakkı eşitti. İnsanlık için mutlu olurken, dünyanın en güzel, en manevi, en kadim ve en özel şehirlerinden biri olan İstanbul’daki müzelerimiz ve durumları gözümün önünden geçti, içim burkuldu. Hala bir Doğu Roma İmparatorluğu müzemiz yoktu. Başka devletlerin sahip olmak için büyük fedakarlıklar yapacağı bir sürü eser Arkeoloji Müzelerimizin depolarında yersizlikten sergiye bile çıkamıyordu. Hükümetimiz tarafından Diyanet İşlerine ayrılan bütçenin en azından yarısının Kültür Bakanlığına verilmeye başlandığı günleri görebilecek miydik ?
Sanatla dolu bir öğleden sonra ertesi çok sevgili dostlarımız Andrew ve İngiliz Klasik Tiyatro’sunda eğitim almış güzel eşi tiyatro sanatçısı Michaela ile popüler bir Hint restaurantında buluştuk. İyi ki gelmiştik Londra’ya, dostlarımızla uzun süredir yüzyüze görüşememiş olsak da, kalplerimiz hep birlikteydi. Onlarda Deepak’ı gayet iyi biliyorlardı, kitaplarını okumuşlardı, hatta Michaela Londra’da iki sene önce gerçekleşen etkinliğine katılmıştı. Maalesef bu yılki etkinlikten geç haberi olmuştu ve biletler tükendiği için katılamıyordu.
Geceyi çok uzatmadan ayrıldık. Sabah etkinlik 10.00’da başlayacaktı fakat organizatörden gelen etkinlik öncesi bilgilendirme mailinde tüm biletlerin satıldığını ve salona saatinde girebilmek üzere sabah 08.00’de gişeler önünde olunması tavsiye ediliyordu. Yani erkenden yola çıkmamız gerekecekti.
Sabah kalktığımızda sırt çantamın içine koyduğum fotoğraf makinası, ses kayıt cihazı, acil durumlar için elektronik bir sözlük vb. gibi ihtiyacım olabilecek malzemeleri kontrol ederken, içimden bir ses fotoğraf makinamı kontrol etmemi fısıldadı. Fotoğraf çekmeye çok meraklı birisi olarak özellikle dijital makinalar çıktığından beri oldukça düzenli bir fotoğraf arşivi tutmaktaydım ve bu hobim tüm yakınlarım tarafından bilinmekteydi. Hatta kardeşim geçen yıl Hong Kong’dan Sony Cyber-shot serisinden pratik boyutlarda ve müthiş lensleri olan bir makina getirmişti. Bu makina ile harika fotoğraflar çekiyordum. Bir önceki gün şehirde gezerken çektiğimiz fotoğraflara bakayım bari diye düşündüm. Fakat, o da ne, kaydedilmiş hiç fotoğraf yoktu. Olamaz, makinede bir terslik mi var diye açıp kapadım, menüyü kontrol ettim ve büyük bir şaşkınlıkla içinde hafıza kartı olmadığını farkettim! Bu olamazdı, böyle bir hata nasıl yapmıştım, bu ilahi bir şaka mıydı yoksa? Bu kadar titiz ve düzenli olan ben hafıza kartsız bir dijital fotoğraf makinası ile etkinliğe gidecek, Deepak ile ve bizim üniversiteden mezun muhtelif ülkelerden katılan diğer arkadaşlarımla fotoğraflar çekildikten sonra eve dönecek ve bunun bir illüzyon olduğunu mu farkedecektim? Aman Allahım... Bu şaşkınlık ve panik ile bir önceki gün çektiğimiz fotoğraflar için üzülememiştim bile, en önemli gün bugündü! Pazar sabahın bu erken saatinde Londra’da mağazalar açık değildi. Turistlere hediyelik eşyalar satan köşebaşlarındaki küçük mağazalar bile açılmamıştı ve otelin mağazasında da hafıza kartı yoktu. Ne yapacaktım? Dün farketmiş olsaydım bu durumu, akşam yemek dönüşünde bile satın alma şansımız vardı. Ciddi ciddi panik yaşamaya başladım ve eşim merak etme buluruz diye beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Kahvaltı salonuna bile inmeden hızla otelden fırladık . Taksiye binersek hem yolu uzatacağız, hem de mağazalar zaten açık değil, o yüzden metro ile gidelim, belki metro istasyonlarındaki ana aktarma noktalarında bulunan alışveriş merkezlerinde açık mağazalar bulabiliriz diye düşündük. Otelin önündeki Charing Cross metro durağından Waterloo hattına bindik. Çünkü Waterloo ana aktarma merkezlerindendi ve tren istasyonu katında oldukça mağaza çeşidi yer alıyordu. Waterloo’ya geldiğimizde hızla tren istasyonu katına çıktık ve ohhh birden rahatladım, tüm mağazalar açılmıştı. Kitapçılar, sandviççiler, restaurantlar ve muhtelif mağazalar...
Avrupa’daki tren istasyonları her zaman hayat kurtarıcı değil miydi zaten? Birkaç yeri denedikten sonra Boots’da aradığımız hafıza kartlarını bulduk. Yüzümde gene güller açmaya başlamıştı. Şimdi sıra sabah kahvaltımıza gelmişti. Marks&Spencer’ın marketine girerek çok lezzetli sandviçler ve taze sıkılmış meyve suları alarak yolda giderken yeriz diye karar verdik ve hemen metro ile yolumuza devama koyulduk.
Eşsiz bir etkinlik merkezindeyiz
Etkinlik alanı Londra merkeze oldukça uzak olan, son 15-20 yılda özellikle iş merkezleri için geliştirilmiş gökdelenlerle dolu Canary Wharf’dan bir durak sonra yer alan North Greenwhich’deydi. Durağın ismi tam olarak North Greenwich for The O2 diye geçiyordu. The O2 konserler, konferanslar, sanatsal aktiviteler ve yüzlerce farklı etkinliğin yapıldığı Londra’nın medarı iftiharı olan bir etkinlik merkeziydi. Thames nehri yanında kurulduğu için burasını biraz bizdeki Haliç Kongre Merkezine benzetmekle beraber, etkinlik binası mimarisi oldukça modern ve etrafında da onlarca değişik konseptli restaurantlar mevcuttu. 17 milyonluk İstanbul’da bizde böyle organize edilmiş bir aktivite alanını hakediyorduk... 08.50’de The O2’ya varmıştık ve bilet gişeleri önündeki uzun kuyrukları farkettik. Organizatör haklıymış diye içimizden geçirdik ve paşa paşa sıramıza girdik. Herkes biletlerini önceden almış olmasına rağmen gişe sırasına girip ismini ve bilet numarasını gösteriyor ve koluna bir bant takıldıktan sonra içeri alınıyordu. Kırkbeş dakika gişe kuyruğunda bekledikten sonra bilek bantlarımıza kavuşmanın mutluluğu ile hala sırada bekleyen yüzlerce insana zafer işaretleri yaparak salona girdik. Bu arada Deepak’ında 09.30 sularında siyah takım elbisesi ile tek başına aynı kapıdan içeri girdiğini görmüştük.
Dünyanın dört bir yanından geldik
İçeri girdiğimiz gibi Chopra Center masası ve etrafında toplanmış arkadaşlara rastladım, hemen bir grup fotoğrafı çekildik ve vakit çok yaklaşmış olduğundan salona doğru hep beraber ilerledik . Koltuklarımızın yeri harikaydı, etrafımızdaki katılımcılarla tanışıp sohbet etmeye başladık. Hollanda’dan, Rusya’dan, İrlanda’dan bir sürü farklı ülkeden katılımcı mevcuttu. Bizimde İstanbul’dan sadece bu etkinlik için geldiğimizi duyunca Deepak fan’lerinin çok hoşuna gidiyordu.
Bütünsel Sağlığın* dünyadaki tartışmasız en tanınmış ve en güçlü liderlerinden olan, şifa sisteminde ‘Kuantum İyileşme’ metodu ile bir çığır açan doktor, yazar ve filozof olan Dr.Chopra’nın adeta bir pop-star gibi sahneye çıkması bekleniyordu. Eşim bu duruma pek anlam verememişti ama ben Amerika’daki etkinliklerden Deepak’ın ne kadar çok sevildiğine epey şahit olmuştum. Ayrıca bende onun bilgi ve deneyimi karşısında hayrandım.
* Bütünsel Sağlık : Beden, Zihin ve Ruh Sağlığı Bütünlüğü
Ve Deepak sahnede!
Tam saatinde sahneye çıktı ve anlatmaya başladı. ‘Bütünsel Esenlik Halinin Geleceği’ ne demekti?
Dünyanın en saygın araştırma şirketlerinden GALLUP için çalışan bilim adamları Tom Rath ve Jim Harter ile işbirliğinde 105 ülkede yapılan bu global araştırma neticesinde insanın bütünsel esenliği beş farklı perspektiften masaya yatırılarak, inceleniyordu. Kendimizi tamamen mutlu, sağlıklı ve esenlik içerisinde hissederek yaşayabilmemiz için fiziksel bedenimiz, sosyal hayatımız, kariyer hayatımız, finansal durumumuz ve içinde yaşadığımız sosyal ve fiziksel çevrede bulunması gereken temel gereklilikler tespit edilmişti. Yani bütünsel esenlik halimizin anahtarı bu beş ana alanda yarattığımız dengeye bağlıydı. Verilere göre bu beş alandaki mutluluk ve esenlik hali sorgulandığında sadece %5’lik bir kısım olumlu cevap veriyordu. %95 genel olarak mutsuz ve tatminsiz olduğunu beyan etmişti.
Fiziksel, sosyal, kariyer, finansal ve içinde yaşadığımız topluluk kriterleri teker teker sorgulandığında ise kriter başına ortalama %65’lik bir genel mutluluk haline ulaşılıyordu.
İşinizde veya gün içerisinde yaptığınız uğraşla ilgili olarak mutlu musunuz diye sorulduğunda ise %20’si evet diyor, %80’i ise olumsuz cevap vermişti. Son yıllarda özellikle pazartesi sabahları 09.00’da geçirilen kalp krizi oranlarının oldukça yükselmiş olması, bu soru neticesinde ulaşılan veriyi son derece doğrulamaktaydı. Sosyal yaşantınızda eğer mutlu bir arkadaşınız varsa sizinde mutlu olma haliniz %5 yükseliyordu. Eğer mutlu arkadaşları olan mutlu bir arkadaşınız varsa sizin mutlu olma haliniz anında %20’lere çıkıyordu.
Niyetlerin gücü
Herkesin realitesini, yani dünyadaki gerçeklik halini şahsi bilincinin oluşturduğunu, bu yüzden bilinci yükseltici ve farkındalık halini artırıcı çalışmaların genel mutluluk ve esenlik halimizi otomatik olarak yükselttiğini anlatan Dr. Chopra, kaderimizi yönlendirmemizde niyetlerimizin gücünü vurguladı. Evrensel yasalardan olan ‘Niyet ve Arzu Yasası’ bu boyuttaki yaşamımızın dizginlerini elimize alabilmemiz için en etkili yasalardan birisiydi ve her niyet içinde kendini tezahür ettirme mekaniğini de bulunduruyordu. Bu yasa ile ilgili detaylı bilgi isteyenler Deepak’ın dünyada en fazla satan kitabı olan’ Başarının 7 Spritüel Yasası’ isimli kitabı alabilirler. Türkçeye 128 sayfa olarak cep kitapçığı boyutlarında tasarlanarak çevrilen bu kitabın içindeki 5. bölümde ‘Niyet ve Arzu Yasası’ çok sade bir dille anlatılmaktadır. Farkındalığı artırıcı olan bu mini kitabı hayatınız boyunca en az bir kere okumanızı hararetle öneriyorum.
Günde 30 dakika meditasyon
Bilinci ve farkındalığı yükselten en önemli teknik olan meditasyonun üzerinde oldukça duran Deepak, gündelik rutinimize ekleyeceğimiz sadece 30 dakikalik meditasyon uygulaması ile genel sağlık, mutluluk ve yaşamdan tatmin olma halinin, uluslararası saygınlığı olan Harvard, Yale, MIT gibi bilimsel kurumlarca yapılan klinik araştırma neticelerinde tespit edilen verilerini paylaşarak, özetle şunu vurguladı : Eğer meditasyon yapmak için vaktiniz olmadığını söylüyor ya da düşünüyorsanız, bu açıkça kendinizi ve hayatınızı geliştirmeye vaktinizin olmadığı beyanıdır. Gerçekte her zaman vaktimiz vardır. Önemli olan programımızı hangi önceliklere göre yaptığımızdır. İşte yaşamlarımızdaki en büyük fark; hayatımıza, fiziksel, zihinsel ve ruhsal bedenlerimizin değerini bilerek, onları besleyecek zaman yaratmamızdan ve önceliklerimizden kaynaklanır.
Bu seminerle ilgili olarak sizlere aktarmak istediğim son bilgi ise, dünyada bütünsel esenlik halinin en yüksek olduğu ülke %80 oran ile Danimarka’nın olduğu ve Danimarka’yı %75 ile Kanada ve % 70 ile Hollanda’nın izlediğinin tespit edilmiş olduğudur.
Bu yazı konumuz seminer notlarının aktarımı olmadığı için sizlere daha fazla istatistiki verilerden bahsetmek istemiyorum ama eğer konu ilginizi çekiyor ise, kurucusu ve lider eğitmenliğini yürüttüğüm Yükselen Çağ ‘ Beden, Zihin ve Ruh Sağlığı Bütünlüğü Merkezi’ tarafından gerçekleştirilen seminerlere katılarak yaşam kalitenizi yükseltmenin yollarını kolaylıkla öğrenebilirsiniz.
Ve Seminer sonrası Deepak Chopra ile buluşma
Üç saatlik dersten sonra verilen öğle yemeği arasında eşimi yan binadaki meksika restaurantında bırakarak, koşarak bizim okuldan mezun diğer arkadaşlarımla beraber kulise gittik ve Deepak ile fotoğraflar çektirdik.
Sosyal medyayı profesyonelce kullanan birisi olarak Deepak beni gördüğü gibi mart ayında Türkiye’de uygulanan Twitter yasağı ile ilgili, öğrencilerinden birinin yazdığı ‘dat’ programını Twitter’a girebilmek için kullanıp kullanmadığımı sordu. Dat programınından haberim olmadığını, daha çok cihazımızın DNS ayarları ile oynadığımızı veya Zenmate isimli programı indirdiğimizi söyledim. Bu kısa konuşmanın ardından seminerin öğleden sonraki bölümünü tamamlayarak büyük bir tatmin duygusu ile The O2’dan ayrıldık.
Evet iyi ki Londra’ya gelmiştik, iyi ki hayatımın en verimli olduğunu düşündüğüm çağımda kendimi bütünsel sağlık alanında uzmanlaşmaya adamıştım. İnsanın yaşam amacını bularak o doğrultuda hareket edebilmesi müthiş bir tatmin hissi ve tüm okuyuculara yaşam amaçlarını bularak, en hayırlı şekilde gerçekleştirmelerini diliyorum.
Esenlikle kalınız,