Bu yazımızda sizleri bu çerçevede Holistik Moleküler Wellbeing ile tanıştırmak istiyoruz.
Bu konuyu sizlere Wellbeing Uzmanlığı programımızdan mezun olan, Moleküler Biyoloji ve Genetik alanında Prof. Dr. Özge Çelik’in kaleminden aktarıyoruz:
Yaşamın tüm bilgisini içeren DNA hakkında her geçen gün yeni bilgiler ediniyoruz. 2001 yılında başlayan İnsan Genom Projesi hâlâ devam ediyor ve her geçen gün yeni sorulara cevaplar arıyoruz.
Bu projeden elde edilen verilerle öğrendiğimiz en önemli bilgilerden biri, iki insanın genomunun %99.99 oranında benzer olduğu; diğeri ise insan genomunda 1.4 milyon adet tek nükleotid polimorfizmi (SNP) bulunduğudur. Ancak bu %0.1’lik fark bile bizi benzersiz kılar ve hâlâ çözülememiş bir potansiyel taşır.
Günlük yaşamlarımızda iş, geçim, stres gibi faktörler sinir sistemimizi sürekli teyakkuzda tutar. Adrenalin seviyesinin yüksek seyrettiği, sakinleşmeye fırsat bulamadığımız dönemlerin, hem bedenimize hem genlerimize etkisini hiç düşündünüz mü?
Düşünmeden hareket ettiğimiz, savaş ya da kaç tepkisi verdiğimiz anlar bizi korurken, aynı zamanda genlerimizin davranışını da etkileyebilir. Bu da bizi şu soruya getiriyor: koşullarımızı ne kadar kontrol edebiliyoruz?
Sağlık ve hastalık arasındaki denge ince bir çizgidir. Ancak tüm sorumluluğu genlerimize yükleyip “kader” demek de adil değildir. Hayatta değiştirebileceklerimiz ile değiştiremeyeceklerimizi ayırt etmek önemlidir.
Anne ve babamızdan aldığımız genetik miras yalnızca genlerden ibaret değildir; onların yaşam tercihleriyle şekillenmiş epigenetik miras da bize aktarılır.
Genlerimiz değiştiremediklerimiz kısmına yazılsa da genlerimizin etkinliklerini değiştirmek elimizde.
Ailemizden aldığımız epigenetik miras (genlerimizin hangi oranda çalışacağını belirleyen metilasyon profilleri), çocuklarımıza ve torunlarımıza da aktarılır. Bu bilgiyi fark ettiğimiz anda, yaşamımıza daha bilinçli yön verebiliriz.
Genlerimizin kaderimiz olmadığını bilmek bize güç verir. Bilimsel verilerle genetik hassasiyetlerimizi yönetmek, sağlık ve esenlik halimizi koruyup geliştirmek bireysel dönüşümün temelini oluşturur.
Gıda hassasiyetleri, otoimmün hastalık yatkınlıkları, ilaç tepkileri, uyku düzeni, alerjiler, kilo alımı, ruh sağlığı, stres yönetimi, vitamin-mineral ihtiyaçları, bağırsak sağlığı ve kas yapısı gibi alanlarda genetik ve epigenetik yapımız birlikte değerlendirilebilir. İşte burada Holistik Moleküler Wellbeing devreye girer.
Ben ona “Holistik Moleküler Wellbeing” diyorum.
Wellbeing halimizin ve kişisel sağlığımızın korunmasında ihmal edilmemesi gereken fiziksel, duygusal, sosyal, ruhsal ve entelektüel yönlerimizi bilimsel verilerle değerlendirerek yaşam dönüşümünün başladığı noktayı oluşturur. Bu alanları doğru rehberlikle desteklediğimizde wellbeing halimizi sürdürebilir ve sağlıklı yaş alma hakkımızı en iyi şekilde kullanabiliriz.
Holistik Moleküler Wellbeing; bireylerin yaşam alışkanlıklarının analiz edildiği, beslenme, uyku, bireysel ve aile sağlık öykülerinin alınarak kişiye özgü genetik panellerin tasarlandığı; sonuçların profesyonel hekim ve uzmanlarca değerlendirilip yaşam rehberliğine dönüştürüldüğü bir bütüncül yaklaşımdır.
Moleküler Biyoloji alanında bir akademisyen olarak teorik ve uygulamalı bilgileri Wellbeing Uzmanlığı programından edindiğim koruyucu tıp protokolleriyle birleştirerek, fiziksel, ruhsal ve zihinsel dengede kalmayı hedefleyenlere sürdürülebilir çözümler sunuyorum.
Bilimsel ve kadim bilgilerin harmanlandığı bu rehberlik sistemiyle bireylerin kendi biyolojilerini ve öz benliklerini keşfetmelerine destek oluyorum. Kişinin kendi iyileşme ve iyi olma yolculuğunda yanında olmayı sürdürüyorum.
Eğer siz de genetik ve epigenetik profilinize göre hassasiyetlerinizi bilmek, sağlıklı bir beden, dengeli bir zihin ve dingin bir ruh haliyle uzun ömürlü bir wellbeing hali yaşamak isterseniz, Holistik Moleküler Wellbeing – Yaşam Dönüşüm Danışmanlığı’ndan yararlanabilirsiniz.